12 Haziran 2012 Salı

Marka Tescil: Ayşe Arman ismi markalaşıyor


Ayşe ARMAN tescil

Köşe yazarı kalıbına sığmayan ünlü gazeteci Ayşe Arman’ın ismi markalaşıyor.

Kamuoyu arasında ünlü isimler ile röportaj yapma konusunda en gözde yazar olarak hafızalarda tescillenen Ayşe Arman’ın ismi de Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescillenmeyi bekliyor.

Acar Patent ile marka tescil süreci başlatılan Ayşe Arman ismi; radyo – televizyon yapım hizmetleri, fotoğrafçılık, eğitim-öğretim hizmetleri ve dergi-gazete-kitap yayımlama alanlarında koruma altına alınacak.

Doğum günü hediyesi “ MARKA TESCİL “

Her zaman değişik projeler ile adından söz ettiren Ayşe Arman’ a kalıcı ve farklı bir doğum günü hediyesi sunmak isteyen arkadaşları Ayşe Arman ibareli marka başvurusunda bulundular. Markalaşma sürecinde aldığı doğum günü hediyesi ile ilk adımı atan Ayşe Arman’ın, sevenlerinin karşısına değişik projeler ile çıkıp çıkmayacağı ise merak konusu.

Emek hırsızlığına karşı marka tescili

Acar Patent Marka Tescil Uzmanı İlknur Kurnaz CAN, isimlerini koruma altına alan ünlülerin ticari hayatta da bir adım öne geçtiği söyleyerek, markalaşan ünlülerin emek hırsızlarına karşı en büyük darbeyi vuracaklarını savundu.

Fatih GÖRMEK

http://www.acarpatent.com/haberler/2658_561/ayse-arman-ismine-marka-tescil-basvurusu.htm

Patentli buluş ile kene ölümlerine son demek istiyoruz



Uluslararası patent başvurusu yapılan moleküler tanı yöntemi ile keneye karşı erken teşhis konulacak.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığını kandan, “hızlı, güvenilir ve ucuza” teşhis edecek ve böylece tedaviye erken başlamayı sağlayacak nanoteknolojiye dayalı yeni bir moleküler tanı yöntemi Türk bilim adamları tarafından nihayet geliştirildi. Gazi Üniversitesi (GÜ) Nanotıp Araştırma Merkezinde, Dünyada tek olan yeni yöntem, teknisyene gerek duymadan hastalık tanısını bir kaç saat içinde verebiliyor.
GÜ Nanotıp Araştırma Merkezi Koordinatörü Dr. Gürer Budak, merkezin Merkezi Moleküler Analiz Laboratuvarında görevli Oğuz Balcı, Tolga Çamlı, Gül Sarıbay ve Damla Arslantunalı tarafından geliştirilen ve uluslararası patent başvurusu yapılan yeni teknolojide, “manyetik nanopartiküller ve özgün kitler” sayesinde, mevcut moleküler gen analiz yöntemlerinde şimdiye kadar denenmemiş yeni bir yaklaşımı başarıyla test ettiklerini bildirdi.
Hedef robotik cihaz
Dr. Budak, yeni yöntemi kullanarak robotik bir cihazı geliştirmenin asıl amaçları olduğunu kaydederek, bu cihazın tasarım çalışmalarını da sürdürdüklerini bildirdi. Cihazın, Türkiye’de öncelikli yaygın hastalıkların tanısında da kullanılması için modifiye edilebileceğini kaydeden Budak, “Türkiye’de son dönemde Hanta virüsü bulaşmış hastalar görülmeye başladı. Bu cihaz, bu ve benzeri hızlı tanı koyulması gereken hastalık etkenlerinde de rahatlıkla kullanılabilir” dedi.
Erken teşhis hayat kurtaracak

Yöntemde, şüpheli numunenin bulunduğu ortam içine yerleştirilen manyetik nanopartiküllerin daha sonra manyetik bir alanda etkileşime tabi tutularak nükleik asidin ayrıştırılma işlemi yapılacak. Sonucu gözle ya da düşük çözünürlüklü kameralarla ayırt etmek mümkün olacak. Zira manyetik demir nano partiküller etken mikroorganizmanın nükleik asidini tutup onun görünür hale gelmesini sağlıyor.

http://www.acarpatent.com/haberler/2657_561/uluslararasi-patent-basvurusu-yapilan-teknoloji-ile-kene-olumlerinin-onune-gecilecek.htm

Marka Tescil: Lahmacunu elimizde tutma çalışmaları başladı( Yine mi geç kalındı )


lahmacun_tescil

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. İlkay Gök'te, "Baklavanın başına gelen lahmacunun da başına gelmesin" diyerek tescil uyarısında bulundu.

Türk yemekleri arasında lahmacun kültürünün önemli bir yere sahip olduğuna dikkat çeken ve günde sadece Gaziantep'te yaklaşık 30 bin lahmacunun tüketildiğini ifade eden GAÜN Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. İlkay Gök, yapılan araştırmalarda özellikle uluslararası sitelerde lahmacunun 'Ermeni pizzası' olarak tanıtıldığını belirtti. Bunu önlemek amacıyla GAÜN Rektörü Prof. Dr. Yavuz Coşkun'un desteğiyle Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nün Gaziantep mutfağını ulusal ve uluslararası alanda tanıtım çalışmalarının yoğunlaştırıldığını ifade eden Gök, şunları söyledi:

"Bundan dolayı Sahan Yönetim Kurul Başkanı Tahir Tekin Öztan'ın işbirliği ile lahmacunu dünyanın pek çok ülkesinden akademisyenin katıldığı uluslararası '6th Central European Congress on Food' adlı gıda kongresinde tanıtmak amacıyla çalışmalara başladığımızda, yurt dışındaki yemek sitelerinin çoğunda lahmacundan 'Ermeni pizzası' olarak bahsedildiğini gördük. Türk siteleri dışında pek çok Amerikan yemek sitesi, bunun yanında diğer ülkelerin sitelerinin lahmacundan Ermeni pizzası olarak bahsetmesi tanıtım konusunda gerçekten ne kadar yetersiz kaldığımızı gösteriyor. Bahsettiğim konu ile ilgili siteleri aşağıya ekledim. Eğer bu sitelere girilirse kolaylıkla bahsedilen konu görülebilir."

"Baklavayı Yunanistan sahiplenmek istemişti, şimdi de benzer risk lahmacun için söz konusu" diyen İlkay Gök, bundan dolayı en kısa süre içinde lahmacun başta olmak üzere Türk yemeklerinin uluslararası tescilini alması gerektiğinden bahsetti. Gök, "Tarihi mirasımız olan yemek kültürümüzü koruma altına almak, sahip çıkmak, yöreye mal olmuş yemekleri orijinal haliyle gelecek nesillere aktarabilmek amacıyla Gaziantep adına 30 yemeğin coğrafi tescili için ocak ayında üç dernek bir arada çalışarak Türk Patent Enstitüsü'ne başvuruda bulunmuştuk. Özellikle bu siteleri gördükten sonra lahmacunun sonunun baklavaya benzememesi için Avrupa Birliği'nde Coğrafi İşaret Koruması' çalışmasını başlatacağız" ifadelerini kullandı.

Öncelikle Türk Patent Enstitüsü'nden coğrafi tescil başvurularının onaylanması gerektiğini kaydeden Gök, "Ocak 2012'de tescil başvurusu yapılmıştı. Başvurunun değerlendirilmesi maalesef uzun bir süreç. Tescil aldıktan sonra 510/2006 sayılı Tüzük uyarınca Avrupa Birliği'nde coğrafi işaret koruması için coğrafi tescil almış ürünler adına hazırlanan başvurular, AB Komisyonu'na iletilir. Kendisine iletilen başvuruları 12 ay içinde incelemek zorunda olan komisyon, başvuruların ilan edilmesine karar verirse AB Resmi Gazetesi'nde yayımlar. Yayımlanmış başvurulara yapılacak itirazlar için Resmi Gazete'deki ilan tarihinden itibaren 6 aylık bir süre tanınmaktadır. Ülkemizde tescil işlemi gerçekleşmiş coğrafi işaretler, AB'ye doğrudan tescil başvurusunda bulunabilir" diye konuştu.

"Belirtilen nedenlerden dolayı süreç epeyi uzun. Nereden bakılsa bir ürünün önce AB coğrafi işaretler korumasının alınması için yaklaşık iki yıllık bir zaman gerekiyor" diyen İlkay Gök, sözlerine şöyle devam etti:

"Tabii ki başvuruda bulunurken alınan başvuru ücretleri ve ilan için gerekli gazete ücreti de ayrı. Özellikle Türk Patent Enstitüsü, tarihi mirası korumak adına yapılan yemek tescili gibi başvurularda başvuru bedelini düşürmesi, kabul sürecini hızlandırması ile belki bu gibi çalışmaların artması sağlanacaktır. Böylelikle yemeklerimizi tescil altına alarak korunmasına da katkıda bulunmuş olunacaktır. Baklavanın başına gelenlerin lahmacun ve diğer yemeklerde de yaşanmaması için, bizler elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz." 

Patent: Türk Profesör'den herkesi sevindirecek buluş


MR_İcat

Türk Profesör Dr. Ergin Atalar insanlığa büyük katkı sağlayacak patentli buluşu ile vücudunda implant, stent, kalp ve beyin pili taşıyanların MR cihazına girmelerini sağladı.

Ulusal Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi (UMRAM) yöneticisi Prof. Dr. Ergin Atalar, ''Kalp ve beyin pilleri nasıl değiştirilirse emar (MR) cihazına girebilir'' sorusundan hareketle kalp ve beyin pillerinin MR uyumluluğunu araştırdıklarını söyledi.

İlk aşamada, MR cihazına uygun pil araştırmasında sonuca ulaştıklarını ve ürünlerle ilgili patent aldıklarını belirten Prof. Dr. Atalar, ''Hatta Amerika'da benim kurucusu olduğum bir şirket, bizim geliştirdiğimiz teknolojilerle bayağı ilerleme kaydetti.

Dünyanın alanında en önemli firmalarından Boston Scientific'in şimdi yaptığı beyin pillerinde bizim teknolojimizin önemli yeri var'' dedi.

Sonraki aşamada ise MR cihazının kendisini de değiştirebileceğini gördüklerini ifade eden Prof. Dr. Atalar, ''Yani MR'a uyumlu pil yerine pile uyumlu MR yaptık. MR cihazıyla uyumlu olmayan bir kalp piliyle görüntülemeye girdiğimiz zaman cihazın teli ısınıyor ve bilhassa kalbi yakma tehlikesi oluyor'' diye konuştu.
Prof. Dr. Atalar, şöyle devam etti:

''Mikrodalga fırının içine çatal koymayı denediniz mi? Şimşekler çakar. MR cihazını, güvenlik açısından, tam bir mikrodalga fırın gibi, implantı da fırının içine konan çatal gibi görebilirsiniz. Çatalın kalbi yakıp insanı öldürme ihtimali var. Bu nedenle kalbinde ya da beyninde pil olan insanlar MR'a giremiyorlar.

Başka görüntüleme teknolojileri özellikle beyin için MR'ın yerini tutmaz. Çünkü artık kişi her işi yaparken, parmağını oynatırken bile beyninin neresinin çalıştığını MR ile görmek mümkün. Çok kritik hastaların MR'a girmemesi bu yönüyle çok büyük bir sıkıntı. Biz de düşündük ki çatalı değiştirebiliriz. 'Öyle bir çatal yapalım ki her mikrodalgada o çatal kullanılabilsin' dedik.''

Prof. Dr. Atalar, uzun yıllar süren bu çalışmaların sonucunda artık MR'a giren implantlı hastada, cihazın implantın yerini bularak o bölgeye ısınmaya sebep olacak enerjiyi vermeyeceğini anlattı. Bu işlemi yapmanın eskiden de mümkün olduğunu dile getiren Ergin Atalar, ''Ama görüntü kalitesi çok bozuluyordu. Biz bu işin görüntü kalitesini hiç değiştirmeden yapılabileceğini gösterdik'' dedi.

Patent Ödül : Türk öğrenciye patent tescil hakkı kazandıran ödül


Türk öğrenci Yunus İbrahim Alaylı, ahşabın ömrünü uzatan projesi ile ABD'den ödül ve patent tescil hakkı almaya hak kazandı.

ABD’de düzenlenen ‘Intel Isef Uluslararası Proje Olimpiyatı’nda Türkiye’yi temsil eden Yunus İbrahim Alaylı, ahşap malzemeleri korumada kullanılan kanserojen vernik yerine susam ve jojoba yağlarından geliştirdiği daha sağlıklı ve daha ekonomik özel koruyucu yağ ile Amerikan Patent ve Telif Hakkı Birliği’nin hem özel ödülünü kazandı hem de bu ürünün patent ve telif hakkının sahibi oldu.

AHŞAPTAKİ GİZLİ TEHLİKE ‘VERNİK’

ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) geçtiğimiz yıl artık kullanılmasın çağrısı üzerine gözlerin üzerine çevrildiği vernik, sahip olduğu kanserojen içeriği ile başta solunum yetmezliği ve göz rahatsızlıkları olmak üzere birçok hastalığa sebebiyet veriyor.

EPA’ nın yayımladığı rapora göre ahşabı korumada vernik ve türü malzemelerin acilen terk edilmesi ve daha çok çevreci,su bazlı koruyucuların kullanılması gerektiğini belirten Fatih Koleji Fen ve Anadolu Lisesi öğrencisi Yunus İbrahim Alaylı,  ‘‘Vernik, ahşabı morötesi ışınlarına ve neme karşı korumak için kullanılan sentetik bir malzemedir. Kullanımı oldukça yaygındır fakat insan sağlığı açısından tehlikelidir. Bu tür kimyasallardan çıkan gazlar zamanla diğer maddelerle tepkimeye girerek ikincil zararlı maddeleri oluşturur” dedi.

AHŞAP MALZEMELER DAHA SAĞLIKLI KORUNACAK

Projesiyle verniğin yerini alacak ve insan sağlığı ile çevreye zararı olmayan doğal bir koruyucu materyal geliştirmek istediğini belirten 11’inci sınıf öğrencisi Alaylı, “Yaptığım araştırmalar sonucunda susam yağının doğal antioksidan barındırması özelliğinden, jojoba yağının ise çok dayanıklı olan ve kolay kolay bozulmayan yapısından yararlanabileceğimi gördüm. Bu yağları kullanarak ürünümü geliştirdim. Geliştirdiğim doğal ahşap koruyucunun özellikle çocuk oyun alanlarında, mobilya kaplamalarında, tarihi eserlerin korunmasında kullanılmasının insan ve ahşap sağlığı açısından büyük yararı olacağını düşünüyorum.’ İfadesini kullandı.
 Alaylı, malzeme mühendisliği ile ilgili hazırlamış olduğu, ‘Ahşap Malzemenin Çevre Dostu Susam ve Jojoba Yağları ile UV Radyasyonuna Karşı Korunması’ projesinin detaylarını ise şöyle anlattı: ”Morötesi (UV) ışınlar, ahşap ile reaksiyona girdiğinde tahta materyalin ana bileşenleri olan selüloz ve ligninde ayrılma tepkimeleri gerçekleştirir.UV ışını ahşabın hem kimyasal hem de fiziksel yapısını bozar.Bu tür UV ışını tepkimeleri sonucu farklı maddeler oluşur.Vernik ve türü koruyucular tahtayı bu etkiye karşı korurlar. Ahşapta UV tepkimelerinin gerçekleştiği renk değişimden belli olur.UV ışınına maruz kalan ahşap malzemelerde açıkça fark edilir bir renk değişimi gerçekleşir.”

 “AHŞABIN ÖMRÜNÜ UZATTI”

 Verniğin yerini alacak koruyucu bir materyal geliştirmek istediğini belirten Alaylı, “Bunu susam ve jojoba doğal yağlarıyla gerçekleştirmeyi planladım. Susam yağının özelliği doğal antioksidan barındırmasıdır.Antioksidan,ayrılma reaksiyonlarını engelleyici madde demektir.UV ışını da ayrılma reaksiyonuna sebep olduğundan susam yağının bunu engelleyeceğini düşündüm. Jojoba yağı da çok dayanıklı olan,kolay kolay bozulmayan,yapısı diğer yağlardan farklı olan,kozmetik ürünlerde kullanılan bitkisel bir yağdır. UV ışınları tahta materyale en hızlı etki eden ve en büyük faktör olduğu için onu ele aldım. Projemde bu iki yağa ek olarak koruyucu etkiyi artırıp artırmadığını görmek için ayrı bir gruba titanyum oksit ve çinko oksit (güneş kremlerinde kullanılıyor) ekledim” dedi.
 Alaylı, “Yaptığım testler sonucunda geliştirdiğim bitkisel koruyucu yağın verniğin sağladığı renk korumayı aynen sağladığını, ahşabın ömrünü verniğe göre daha fazla uzattığını ispatladım. Maliyet analizlerinde de gördük doğal yağlar vernikten daha ucuza mal edilebilir.Sonuç olarak hipotezim doğrulandı.Ahşabı korumada doğal yağların vernikle aynı korumayı daha ucuza sağladığını gördüm” açıklamasını yaptı.